Sunday, June 21, 2009

ABD'de 'başkan değişebilir', ya Ortadoğu politikası?

Irak kan gölü. Neredeyse intihar saldırılarının olmadığı gün yok. Günde elli kişinin ölmesi, haber olmayacak kerteye geldi. Öyle ki, 'bu şekilde devam ederse, yakında Irak'ta kimse kalmayacağı için sorun da kendiliğinden çözülmüş olacak' şeklinde trajikomik değerlendirmeler yapılıyor. Gözler ise tüm bu kaos görüntüsünün çıkış noktası olan Washington'da. Fransa Devlet Başkanı Chirac, geçtiğimiz günlerde Başkan Bush'un Suriye'ye saldırabileceğini öne sürmüştü. Birkaç gün önce Amerika'nın bir kez daha 'nükleer silah üretmeye kalkıştığı' iddiasıyla İran'ı tehdit etmesiyle birlikte, dikkatler bir kez daha Beyaz Saray'a çevrildi. "Bush yönetimi böyle bir çılgınlık yapabilir mi? Yaparsa ne olur? Demokrat aday John Kerry iktidara gelirse Ortadoğu'da ne olacak? Farklı bir Amerika mı göreceğiz? Tüm bu kaosun arkasında 'enerji kavgası' mı var?" gibi soruların cevaplarını, konunun önde gelen uzmanları ile irdeledik.

Chirac, ABD'nin Suriye'ye saldırabileceği öngörüsünün yanı sıra, Bush hükümetinin nükleer silah kapasitesi geliştirdiği iddiasıyla İran'a tehditler yönelttiği biliniyor. ABD'nin bu iki ülkeden birine saldırabileceğine inanıyor musunuz? Bu durumda Ortadoğu'da neler olabilir?

Baktiari: İnanmıyorum. Bush iktidara geldiğinden bu yana sürekli İran ile ilgili bir şeyler söylüyor. Buna rağmen bu hükümet 11 Eylül'den bu yana İran rejimi ile diğerlerine nazaran daha çok diyaloğa girdi ve kısa dönemli taktik işbirliği geliştirdi. Afganistan'da İran tarafından desteklenen Kuzey İttifakı'na bağımlı. Yine Irak'ta, İran'ın desteklediği İslam Devrimi Yüksek Konseyi ile birlikte çalışıyor. Özetle 'İran'ın tehdit edilmesi' üzerine çok laf ediliyor; ama Amerika'nın bu ülkelerde yaptıkları, İran'ın etkisini genişletmesine yardımcı oluyor.
Sick: Şu aşamada İran ya da Suriye'ye yönelik böyle bir saldırı ihtimali olduğuna inanmıyorum. Şu an yönetim Irak'a fiziksel olarak yoğunlaşmış durumda. Bush hükümeti, İran'a saldırması durumunda bir daha seçilemeyeceğini biliyor. Yaklaşmakta olan bir seçim var. Bu aşamada ne İran'a ne de diğer bir Ortadoğu ülkesine saldırı ihtimali yok.
Alterman: Amerika'nın ne İran'a ne de Suriye'ye saldıracağına inanıyorum. Bunlar asılsız iddialar.
Hulsman: Bunlar fanteziden ibaret. Yakın ya da uzun vadede böyle bir şey söz konusu olamaz. Fransız devlet başkanının söylediği gibi bir saldırı mönüsü söz konusu değil. Ayrıca askerî kapasite açısından da böyle bir saldırının imkansız olduğu söyleniyor. Yeterli asker olmadığı belirtiliyor.
Sick: Eğer istenirse asker transferi yapılabilir. Sorun bu değil. Avrupa'dan ya da Kore'den askerler bölgeye kaydırılabilir. Ama bu, askerî kapasitenin sınırlarını kırılma noktasına doğru zorlamak olacaktır ki, hükümetin böyle bir şeyi yapmak isteyeceğini sanmıyorum.

Amerikan hükümetinin terörle savaş konseptinin terörü dünya geneline yaydığı konusunda bir mutabakat var. Ne diyorsunuz bu yaklaşım için? Ne yapılmalı?

Baktiari: Amerika öyle bir terörle mücadele anlayışı benimsedi ki, hiçbir ülke açıktan Amerika'yı destekleyemiyor (Blair hükümeti bir istisna; ama İşçi Partisi'nin hali de ortada!) Filistin meselesi, İsrail'in sertlik yanlısı politikaları ile Suudilerin Vahhabiliği ve Pakistan, Endonezya ve Afganistan'daki şiddeti yaymak için petrol gelirlerini kullanması gibi terör üreten sorunların üzerine eğilmekte başarısız olan Amerika, uyguladığı politikaların dünyayı nasıl etkilediğini anlamakta zorlandığı için düşmanlarının sayısını artırıyor. Askerî güçle terör meselesi çözülmez. Güç aynı zamanda bilgelik de gerektirir. Şefkati yaymak ve Başkan Kennedy'nin 1961'de yaptığı gibi, yeni 'barış birlikleri' oluşturmak işe yarayacaktır.
Sick: Hükümete yönelik tüm bu eleştirilere katılıyorum. Irak'taki savaş gereksizdi. Eğer terörle savaşmak istiyorsanız, Irak doğru bir adres değildi. Afganistan'a yapılan saldırının haklı temelleri vardı ve Amerika'ya yapılan saldırılara doğrudan bir cevap teşkil ettiği için önemliydi de. Irak'a yapılan saldırı ise ideolojik sebeplerle yapıldı. Irak ve Ortadoğu'da yeni çalkantılara yol açarak bir şekilde El-Kaide gibi örgütlerin elini güçlendirdi. Birçok insanın hemfikir olduğu gibi, terörle bu şekilde savaşılmaz.
Alterman: Stratejiler bir şekilde zorlama ve ikna ile yerleşir. İnsanları birtakım şeylere zorlayabileceğiniz gibi ikna etmeniz de gerekebilir. Kişisel olarak şu ana kadar birçok başarı ve başarısızlık görmeme rağmen, şu an için uygulanan stratejileri geniş ölçekte başarılı ya da başarısız diye nitelemek için erken. Tarihî kavramların oturması için belli bir süreye ihtiyaç var. Amerika'nın terörle savaş politikalarının sonuçlarını ve Ortadoğu'nun buna vereceği tepkiyi görmek için daha çok zamana ihtiyacımız var.
Hulsman: Yapılacak en kolay şey Amerikan politikalarını eleştirmek. Bu eleştiri sahipleri Amerika'nın yerinde olsa ne söyler ve ne yaparlardı çok merak ediyorum doğrusu. Amerika'da olmanın en moral bozucu tarafı bu tür eleştirileri sürekli duymak, ama herhangi bir alternatif politika göremiyoruz.

Bu bağlamda, özellikle de Ortadoğu ülkelerinde, 'uluslararası terörizm' kavramının, amacı sadece Ortadoğu, Hazar ve Orta Asya'daki enerji kaynaklarının denetimini ele geçirmek olan Bush hükümetinin neo-emperyalist emellerini gizlemeye yönelik bir paravan olduğu iddiaları da dile getiriliyor.

Sick: Buna katılmıyorum. Rutin komplo teorilerinden biri. Bush hükümeti yaptıklarından dolayı eleştirilebilir; ama Ortadoğu ya da diğer bölgelerdeki enerji kaynaklarının denetimini ele geçirmenin daha etkin yolları mevcut. Sözgelimi Saddam'ı iktidarda tutmak ve petrol üretimi söz konusu olduğu sürece ona yapılması gerekenleri yaptırmak basit bir çözüm olabilirdi. Ama şu an Amerika fiziksel olarak Irak'taki petrol yataklarını bile kontrol edemiyor! Zaten bunların denetimi de Iraklılara devredilecek. Eğer bu savaşın gerçek amacı buysa işe yaramadığı ortada.
Hulsman: Bunu iddia eden ülkelerin liderleri önce aynaya bakmalı bence. Bu liderler kendi ülkelerinin halklarını temsil etmiyorlar. Bu bölgedeki ekonomik göstergeler ve diğer insani kriterler tamamen uluslararası standartların altında. Her taşın altında Amerika'yı aramayı bırakmalı ve kendi sorunlarıyla ilgilenmeliler.

Kerry seçimi kazanırsa Amerika'nın Ortadoğu'ya yönelik politikasında keskin bir dönüşe şahit olacak mıyız? Olursak nasıl bir tablo ortaya çıkabilir?

Baktiari: Kazanırsa çabucak her şeyi eski haline getirebileceğini sanmıyorum. İran, Filistin-İsrail meselelerindeyse kesinlikle Bush'tan farklı düşünmüyor. Tek farkı, Irak'taki işgali uluslararasılaştırma anlayışı. Daha da ötesi Kerry'nin, uluslararası arenada önemi olan, karizmatik bir kişiliği de yok. Yeni bir 'Clinton' olup olamayacağını göreceğiz.
Sick: Muhtemelen bazı değişiklikler olacaktır; ama ne? Keskinlikte bilemem. Şu kesin ki Amerika demokratik platformlarda İsrail'i desteklemeye devam edecek ve Senatör Kerry'nin de bunu değiştireceğine dair emareler görmüyorum. İsrail ve Filistinliler arasında bir barışa ulaşılması için daha girişimci olabileceğini düşünüyorum. Yine Irak konusunda bölge içi ve dışı kuvvetlerle karşılıklı anlayış ve işbirliğini geliştirmeye dönük diyalog adımları da atabilir. Birtakım değişiklikler kesinlikle olacak; ama boyutlarını kestirmek güç.
Alterman: Tabii ki Kerry hükümetinin Bush hükümetinin aldığı her karara kendini bağımlı kılacağını beklemiyoruz. Bununla birlikte Amerika'nın enerji güvenliği söz konusu olduğunda Kerry'nin de mevcut hükümetin temel eğilimlerinden fazla uzaklaşacağını sanmıyorum. Strateji değişikliği konusunda geniş bir mutabakat görünmüyor.
Hulsman: İran ile ilişkiler, El-Kaide ile mücadele ve Ortadoğu ülkeleriyle ticari girişimlerin geliştirilmesi gibi konularda da çok farklı politikalar görebileceğimizi sanmıyorum.

Amerikan birliklerinin Irak'tan tamamen çekilmesini bekleyebilir miyiz?

Baktiari: Bence şu sorulmalı: Eğer Amerika birdenbire Irak'tan çekilirse ne olacak? Bundan en kazançlı kim çıkacak, kim kaybedecek?
Sick: Hayır. Irak'taki durum değişmedikçe ya da Irak hükümeti birliklerin çekilmesini istemedikçe, Kerry'nin tek taraflı olarak birlikleri çekeceğini sanmıyorum.
Hulsman: Hayır. Zaten Kerry de bunun sorumsuzluk olacağını söyledi.

Gary G. Sick
Columbia Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler profesörü olan Sick, ABD eski başkanlarından Ford, Carter ve Reagan'ın ulusal güvenlik kadrosunda görev aldı. Aynı zamanda yüzbaşı olarak Amerikan Donanması'nda da görev yapan Sick, bir süre Ford Vakfı Uluslararası İlişkiler Başkanlığı görevini de yürüttü. Sick, daha çok İran üzerine olan çalışmaları ile biliniyor.
John C. Hulsman
Heritage Foundation isimli düşünce merkezinde araştırmacı. Uzmanlık alanı Avrupa Birliği, NATO ve terörle savaş. Heritage Foundation'dan önce Center for Strategic and International Studies (CSIS) isimli düşünce merkezinde Avrupa Birliği üzerine araştırmalar yaptı. İskoçya'daki St. Andrews Üniversitesi'nde dünya politikası ve Amerikan dış politikası üzerine dersler verdi.
Bahman Baktiari
Maine Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü başkanı. İran üzerine Revolutionary Iran and Egypt: Exporting Inspirations and Anxiety, The End Game in Lebanon, Parliamentary Politics in Revolutionary Iran gibi birçok eseri olan Baktiari, Kahire, Washington ve New York'taki farklı üniversite ve araştırma merkezlerinde İran üzerine dersler verdi. Ortadoğu uzmanı.
Jon B. Alterman
2002 yılından bu yana düşünce merkezi CSIS'ın Ortadoğu Programı'nın başkanı. Öncesinde Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nda politika planlama kadrosunda ABD Dışişleri Bakanı Yakındoğu ilişkileri danışmanı sıfatı ile görev yaptı. 1993-97 yılları arasında Harvard Üniversitesi'nde ders verdi. Çeşitli yayın organlarında makaleleri yayınlanıyor. Orta ve Yakındoğu uzmanı.

No comments: