Wednesday, June 10, 2009

Ünlü Stratejist Zbigniew Brzezinski: "Süngü zoruyla demokrasi olmaz"


Amerikan dış politikasının en etkin isimlerinden, strateji bilimin mimarlarından, Amerika eski başkanlarından Jimy Carter’ın ulusal güvenlik danışmanı olan ve halen Amerika’nın etkin düşünce merkezlerinden CSIS’ın (Stratejik ve Uluslararası Etütler Merkezi) kurucu danışmanlarından Zbigniew Brzezinski, Zaman’a yaptığı açıklamada, Amerika ile Türkiye arasındaki ilişkilerin bozulmasının söz konusu olamayacağını söyledi. Brzezinski, gündemle ilişkin sorularımızı kısa da olsa cevaplandırdı.

Son kitabınız ‘Tercih’de (The Choice), Amerika’nın küresel liderlik ya da küresel hâkimiyet gibi iki seçenekle karşı karşıya bulunduğunu öne sürüyorsunuz. Mevcut hükümetin dış politikasını göz önüne aldığınızda, Amerika’nın bu seçeneklerden hangisini tercih ettiğini söylersiniz?

Bana kalırsa mevcut Amerikan dış politikası, hâkimiyet kurmaya yönelik içgüdüsel bir arzuyla Amerikan üstünlüğünün sınırsız bir güç olmadığına yönelik giderek artış gösteren bir kabullenme arasında sıkışmış durumda. Bundan dolayı Amerika’nın, ortaklaşa geliştirilen politikalar adına uluslararası konsensüsü oluşturmada daha zekice ve diplomatik olması gerektiğine inanıyorum.

Eğer bugün Amerikan başkanı olsaydınız, Filistin politikanız nasıl olurdu? Washington’daki İsrail lobisinin gücünü de göz önünde bulundurarak, İsrail’e yaklaşımınız nasıl olurdu? Mevcut ‘yol haritası’ hakkında ne düşünüyorsunuz?

İsrail Filistin ihtilafı sadece İsrail ve Filistinlilerin tek başına çözebileceği bir sorun değil. Her şeyden ötesi, herhangi bir çözümü kalıcı olabilmesi için aynı zamanda adil de olması gerekiyor. Başkan Bush’un, 1949 ateşkes hatlarındaki herhangi bir değişikliğin hem Filistinliler hem de İsrail açısından kabul edilebilir olması gerektiği yönündeki açıklaması, ileriye dönük büyük bir adım. Zira Kudüs’ün paylaşımını ve İsraillilerin 1949 hatlarının sınırında bulunan Yahudi yerleşim bölgelerine karşılık Filistinlilere toprak verilmesini öngörüyor.

Başkan Bush’un Ortadoğu’yu tek taraflı demokratikleştirme kararı hakkında ne diyorsunuz? Büyük Ortadoğu projesinin bölgede demokrasinin önünü açabileceğine inanıyor musunuz?

Süngü zoruyla demokrasi dayatılamaz. Merkezi Avrupa ve Uzak Doğu deneyiminin gösterdiği üzere, demokrasi, sadece politik saygınlığın ve kendi geleceğini tayin hakkının yerleşik bulunduğu bir ortamdan beslenirse su üstüne çıkabilir. Eğer tarihi kökeni bulunmayan ortamlarda dışarıdan zorlamayla demokrasi olursa, bu muhtemelen radikal ve popülist bir yaklaşım olacak ve aynı zamanda demagojik etkilenmeye de açık olacaktır.

Amerika Ortadoğu’da demokrasi çağrısı ve baskısı yaparken, Özbekistan’daki muhalefetin kanla bastırılmasının ardından Kerimov rejimine yönelik eleştirilerini düşük profilde tuttu. Bunun sebebi nedir sizce?

Hiç şüphe yok ki Amerika, demokrasiye olan doktrinsel bağlılığı ile Amerikan yanlısı ve istikrarlı bir Özbekistan’daki stratejik çıkarları arasında bir denge kurmaya çalışıyor.

Birçokları Türkiye’nin teskereyi reddiyle, Türkiye ve Amerika arasındaki stratejik ortaklığın sona erdiğine ve bundan dolayı Amerikan yönetiminin mevcut Türk hükümetine karşı ‘daha mesafeli’ bir politika izlediğini düşünüyor. Katılıyor musunuz?

Türkiye Amerika’nın önemli bir dostu ve son yaşanan anlaşmazlık da bu gerçeği değiştirmedi. Amerika’nın dediğiniz türden mesafeli bir politika takip ettiğini de sanmıyorum. Zira hem Amerika hem de Türkiye, aradaki eşsiz müttefiklik ilişkisinden karşılıklı olarak çıkarlarının olduğunun bilincinde.

Amerika, büyük bir çoğunluğu kendisine karşı hasmane duygular besleyen 1,2 milyarlık İslam dünyası ile yapıcı ve barışçıl bir ilişki geliştirebilecek mi? Müslüman dünyada olduğu kadar Amerika’da ideolojik bir değişikliğe gerek var mı?

Evet, Amerika’nın İslam dünyasına yönelik tavrını değiştirmek zorunda olduğu kanaatindeyim. Hatta sadece dini değil Müslümanların kültürel duygularına da hassasiyet göstermediğine dair bir izlenim vermekten kaçınmalı. Ve hepsinden önemlisi, Müslümanları, sadece politik ve dini değil, aynı zamanda kişisel saygınlıklarından da mahrum bırakacak eylemlerden kaçınmalı.

Sık sık Türkiye’nin Müslüman dünyaya model olması meselesi gündeme geliyor. Amerikalı politikacılar da bunu sıklıkla vurguluyor. Türkiye’nin böyle bir potansiyeli var mı?

Evet, Türkiye’nin, demokratik gelişim açısından, şu ana kadar demokrasinin ön plana çıkmadığı dünyanın bu bölgesinde inanılmaz bir model olma özelliği olduğunu düşünüyorum.

Türk kamuoyu, Amerika’nın, model olarak öne çıkardığı Türkiye’ye Kıbrıs ve PKK gibi konularda yeterli desteği vermemesinden şikâyetçi.

Türkiye’nin önemi, PKK ya da Kıbrıs gibi üzerinde belirli mutabakatlar ya da anlaşmazlıklar olabilecek ve belirli politik konuların daha da ötesine uzanıyor.

Hükümette görevli olduğunuz dönemde Soğuk Savaş şahini olarak isimlendiriliyordunuz. Bugünkü mevcut durumu göz önüne aldığınızda kendiniz nasıl tanımlardınız?

Güvercinimsi bir şahin.

11 Eylül ve akabinde yaşananlarla, Carter yönetiminde iken dile getirdiğiniz ‘Afganistan merkezli büyük satranç tahtası’ projeksiyonunuz arasında bir bağlantı olabilir mi?

Hayır.

Brzezinski kimdir?
1928’de Plonya’da doğdu. Babası diplomat olduğu için Fransa, Almanya ve Kanada’da yetişti. McGill University’de Siyaset Bilimi dalında lisans, Harward’da yüksek lisans ve ardından Harward’da hocalık yaptı, Colombia Üniversitesi’nde Komunist akımları inceleyen bir enstitüye (the new Institute on Communist Affairs) başkanlık etti. 1958’de Amerikan vatandaşı oldu. 60’lı yıllarda Kennedy ve Johnson’ın kadrolarına danışmanlık yaptı. Sovyetlere yönelik sertlik yanlısı politikalarıyla sivrildi. Başkan Johnson’ın Doğu Avrupa’ya dönük ‘köprü’ siyasetinin mimarı da oydu. Johnson yönetiminin sonlarına doğru başkan yardımcısı Hubert Humphrey’in dış politika danışmanlığını yaptı. 1973’de, halen bile dünyayı yöneten en büyük gizli oluşumlardan biri olduğuna inanılan ve Trilateral Commission’un ilk yöneticisi oldu. Komisyonun üyelerinden biri de 1974’de başkanlık için aday olan Carter’dı. Nixon-Kissinger ikilisinin dış politika tarzını eleştiren Brzezinski, önce Carter’ın dış politika danışmanı, 1976’daki seçim zaferinin ardından da ulusal güvenlik danışmanı oldu. Amerika-Çin ilişkilerinin geliştirilmesinde ve Sovyetlerle nükleer silahların kontrol altına alınmasına dönük girişimlerde etkin oldu. 90'larda kaleme aldığı ‘Büyük Satranç Tahtası’ isimli eserinde dünyanın mevcut dengesi ve gelecekte olabilecekler hakkında ilginç ipuçları vermiş, daha o zamandan Amerika’nın Afganistan’ın bulunduğu bölgeye askeri yığınak yapması gerektiğini vurgulamıştı. Brzezinski, son eseri Tercih’de, Amerika Birleşik Devletleri’nin küresel güvenliği sağlamak için Amerika ile Avrupa’nın küresel ortaklığa gitmesini önererek, ‘her iki taraf da birbirine muhtaç ve birbirini tamamlar nitelikte. Böyle bir ittifakla birlikte Amerika artı süpergüç haline gelir, Avrupa da sağlam bir şekilde bütünleşir’ görüşünü savunuyor.

Ali Çimen-İstanbul
7 Haziran 2005, Zaman Gazetesi

Zaman Gazetesi’nin röportajla ilgili linki için tıklayınız.
Röportajı orijinal gazete formatında okumak için tıklayınız.

No comments: