Thursday, July 16, 2009

Alexander Dugin: "Amerika'ya karşı Avrasya ve Avrupa işbirliği yapmalı"

Rus stratejist Aleksandr Dugin'e göre, bir mekan felsefi olarak jeopolitik, modernitenin tarihselciliğine karşı postmodern çağın geliştirdiği en önemli enstrümanlardan biri. İnsanlığın mekan faktörüyle karşılıklı ilişkisi olarak tanımladığı jeopolitik çerçevesinde Dugin, Rusya'nın küresel ve medeniyetler arası konumunu anlamlandırmaya çalışıyor. Rusya, jeostratejik konumunun, tarihi ve kültürel birikiminin sonucunda bir imparatorluk olarak dünya sahnesinde yerini almıştı. Ona göre, Asya ve Avrupa gücü olarak medeniyetler arası bir kavşakta yer alan Rusya'nın bu imparatorluk iddiasını sürdürebilmesinin tek yolu, Avrasyacı jeopolitiğin diriltilmesinden geçiyor. Avrasyacılık sadece Rusya'nın değil, Atlantik eksenli Batı ittifakına karşı Avrasya güçlerinin yükselişinin vazgeçilmez stratejisidir. Bu röportajda Dugin, başta Türkiye olmak üzere bölgesel güçlere bakışını, Batı-Doğu ve geleceğe yönelik alınması gereken önlemlere vurgu yapıyor.


Avrupa Birliği (AB), beşinci genişlemesini 1 Mayıs 2004 tarihinde gerçekleştirdi. Diğerlerinden farklı olarak bu genişlemenin ana özneleri Doğu ve Merkezi Avrupa'nın görece fakir ülkeleri olmuştur. Bu genişleme AB coğrafyasını Helsinki'den Valetta'ya; Lizbon'dan Budapeşte uzatmıştır. Avrupa Birliği'nin Rusya'nın nüfuz alanına doğru yayılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Genel olarak konuşursam, büyük Avrupa'dan yana olduğumu söyleyebilirim. Büyük bir jeopolitik havuza dönüşebilecek olan bir Avrupa Birliği, Amerikan hegemonyasını dengeleyici bir güç olabilir. Bağımsız, güçlü ve birleşik bir Avrupa Birliği, çok kutuplu bir dünya yaratılması önündeki tek fırsat. Ama şu anda AB içersinde iki güç odağı var. Biri, Euro-Atlantisler. İngiltere, Portekiz, İspanya ve bazı Doğu Avrupa ülkeleri. Bu grubun içindeki etkin güç İngiltere ve Amerika. Bu grup, tarihsel olarak Avrasyacılığa, Rusya'ya karşı bir oluşum. Bu grubun stratejisi, Avrupalı Batı ile Avrasyacı Doğu arasında sürekli bir gerilim yaratmak. AB'nin iki kimliği var. Biri, dediğim gibi Euro-Atlantis. İkincisi ise, Paris-Berlin arasındaki ittifaka dayalı kıtasal Avrupa kimliği. Bu grup, Atlantikçilerden bağımsız, güçlü ve demokratik, hem Amerika'nın ama aynı zamanda Avrasya'nın da müttefiki olabilecek bir Avrupa imparatorluğu oluşturmaya çalışıyor. Bu iki grup arasında gizli bir çekişme var. Genişleme dalgasına gelince, son katılan Doğu Avrupalılar, Atlantikçi kanadı güçlendirdi. Zira bu ülkeler tarihi sebeplerden dolayı Rusya'ya karşı konuşlanmış durumda. Bu yüzden, büyük ve demokratik Avrupa taraftarı Avrasyacılar olarak, Rusya karşıtı son üyelerin birliğe katılmasını Avrasya karşıtı bir adım olarak görüyoruz. Ama genel olarak konuşursak, bu üyelerin AB etkisi altına girmesi sevindirici. Rusya'nın onları kontrol etmesi zaten artık mümkün değil. Rusya ile AB arasında bir tampon bölge olmadıkları sürece sevindirici bir adım olacaktır, ama durum öyle göstermiyor.

Ayrıca Büyük Ortadoğu Projesi ve Avrupa arasına sıkışmış Rusya'nın durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz. Avrasyacılığı düşünsel açıdan inşa eden kişi olarak acaba Avrasyacılık uluslararası sistemin güç hiyerarşisinin en üstünde yer alan büyük güçlere karşı bir alternatif olabilir mi?

Amerika tek kutuplu, hakim olabileceği ve kendi jeopolitik gündemini dikte edebileceği bir dünya oluşturma peşinde. Bunu yapmakta zorlandığı için de uluslararası sistemde krizler yaşanıyor. Bunun alternatifinin, Avrupa'nın, Avrasya'nın ve Pasifik'in de ayaklarını oluşturacağı, işbirliğine dayalı çok kutuplu yeni bir dünya düzeninin olduğunu savunuyoruz. Bu süreçte Avrupa, Avrasya ve Rusya'nın önemli bir rol oynaması gerektiğine inanıyoruz.

Peki Rusya'nın ya da Avrasyacıların Büyük Ortadoğu Projesi'ne bakışı nasıl?

Bu Amerikan ultra-emperyalist yeni muhafazakarlarının, Cheney-Bush ikilisine yakın think-tank'lerin ve çevrelerin numarası. Ortadoğu'nun İran, Irak, Suriye, Lübnan ve diğer ülkelerinin İslamiyet'ten arındırılmasını ve doğrudan Amerikan kontrolü altında bölgelerin oluşturulmasını hedefliyor. Türkiye'ye bu Arap ve İslam karşıtı oyunda biçilen rol ise, Bush'un, İstanbul'daki NATO Zirvesi'nde dile getirdiği gibi, aracılık yapmak. Ama Amerika bu hayalini gerçekleştirmek için gereken enstrümanlara sahip değil. Büyük Ortadoğu'dan ziyade, daha büyük bir çatışma alanına sahip olacağımızdan çekiniyorum. Dünya düzeninin geleceği, bu bölgedeki bu girişimler sonucu şekillenecek gibi görünüyor.

Putin, İstanbul'daki NATO Zirvesi'ne katılmamakla ABD'ye nasıl bir mesaj vermeye çalıştı?
NATO'nun kaderi de AB'ninkini andırıyor. O da Atlantikçiler ve Avrupacılar olarak bölünmüş durumda. İstanbul'daki zirve de Transatlantikçilerin hakimiyet planlarını yerleştirme başlığı altında düzenlendi ve orada da, aradaki fikir ayrılığı Chirac ile Bush arasındaki sözlü atışma şeklinde kendini gösterdi. Putin de NATO'nun kıtasal kimliğini tanıyor, destekliyor ve işbirliği yapmak istiyor, ama Transatlantikçilerin rol biçtiği bir NATO'ya sıcak bakamaz, bakmayacaktır.

ABD askerleri Hazar Denizi üzerinde tatbikat yapıyorlar. Afganistan'a ve Irak'a müdahalelerinin Rusya'ya ya da bölgeye etkilerini göz önüne alarak bir değerlendirme yapabilir misiniz? Rusya nasıl bir tavır sergileyecektir bu duruma karşı?
Bu noktada Amerika'nın tek kutuplu dünya oluşturma yönündeki enstrümanlarını göz önünde bulundurmalıyız. Amerika da, yıllar önce Britanya İmparatorluğu'nun Sovyetlere karşı oynadığı 'Büyük Oyun'da yaptığı gibi, hedefleri açısından önemli olan Kafkasları, Orta Asya'yı ve diğer stratejik noktaları kontrol etmeyi hedefliyor. Sovyetlerin dağılmasından sonra Orta Asya ve benzeri noktalara açılan Amerikan üsleri, uluslararası terörle mücadele bahanesiyle, Avrasya'nın stratejik noktalarına yerleşiyor. Rusya'daki stratejisyenler, bu üsleri Rus ulusal çıkarlarına yönelik meydan okuma olarak görme eğiliminde. Diğer bir sorun da, Rusya'nın bu Amerikan varlığına aktif olarak karşı çıkmak için yeterli güçte olmaması. O halde ne yapılabilir? Tek yöntem Rusya'nın Afganistan, Arap ülkeleri ve Orta Asya'daki diplomatik etkinliğini kullanarak bu güce karşı diplomatik direnç göstermesi. Ama Avrupa'nın, bölge ülkelerinin desteği olmadan Rusya, Avrasya bu oluşuma karşı etkinlik gösteremez. Hep beraber alternatif vizyonlar geliştirmeliler.

Az önce terörle mücadeleden, uluslararası terörizmden bahsettiniz. Böyle bir tehdidin varlığına inanıyor musunuz?
Nihai aşamada uluslararası terörizm, Amerikalı stratejisyenlerin, Sovyet imparatorluğunun tarih sahnesinden çekilmesinden sonra ortaya çıkan karşı güç boşluğunu doldurmak için ürettikleri bir bahane. Yeni dünya düzenini yaratmak için bir düşman imajına ihtiyaç duydular. Bu sadece kitlesel propagandaya dönük bir araç değil, aynı zamanda Amerika'nın dünyanın istediği bir noktasında askeri varlığını göstermesi için kullanılan stratejik bir kavram oldu. Amerika böylelikle, uluslararası terörle mücadele bahanesi altında askeri varlığını haklı çıkartacak bir zemin elde etmiş oluyor. Tabii ki terörizm ve teröristler var, ama Amerika'nın küresel hakimiyetini pekiştirmek için varlığını iddia ettiği türden küresel bir düşman mevcut değil. Bundan tabii ki terörizmi desteklediğimiz ya da göz yumduğumuz manası çıkmamalı. Sadece Amerika'nın yaptığı çarpıtmaya dikkat etmeliyiz.

O halde buradan, Amerika'nın, ortadan kalkan komünizm tehdidi yerine uluslararası terörü ikame etmeye çalıştığı sonucuna varıyoruz?

Şimdi durum tamamen değişti. Komünist dünya coğrafi olarak bir bütün ve somuttu. Uluslararası terörizm ise küresel bir fenomen. Amerika da bununla mücadele etmek için dünya polisi rolünü kabul etti. Ama yaptıkları şey, emperyal hakimiyete dayalı yeni Amerikan stratejisini maskelemek.

Başkan Putin'in de neredeyse Başkan Bush ile hemen hemen aynı jargonu kullanarak uluslararası terörizm tehdidinden bahsettiğini duyuyoruz. Peki bunu nasıl izah ediyorsunuz?
Bu politik bir oyun ve politik açıdan söylenmesi gerekenler söyleniyor. Amerika ile Rusya belki aynı jargonu kullanıyor, ama söylemek istedikleri tamamen birbirinden farklı. Amerika, uluslararası terörizmden bahsettiğinde, aslında dünya hakimiyetine yönelik planlarını saklamaya çalıştıklarını anlıyoruz. Ama Rusya uluslararası terörizmden bahsettiğinde, söylenmek istenen şey, Rusya özelinde Avrasya'nın istikrarını bozmaya çalışan ve sınır aşan gerçek düşmanlar. Rus askeri stratejistleri uluslararası terörizmden aynı zamanda Amerikan önderliğindeki NATO'nun, bazı radikal grupları öne sürerek bağımsız ülkelere müdahale etmesini de anlıyor.

Türkiye, Büyük Ortadoğu Projesi'nde rol oynaması durumunda Rusya ile ilişkileri nasıl etkilenir? Türkiye, ABD ile ortak hareket etmesi durumunda bölgede tansiyon artar mı?
Evet artar. Türkiye, jeopolitik açıdan çift kimlikli. Türkiye bölgesel konumu ve stratejilerini belirleme kapasitesine sahip bir ülke. Hem Avrasya hem de Avrupa ile birlikte hareket etme imkanına sahip. Bu doğrultuda Atlantislerden bağımsız olarak olumlu bir rol oynayabilir. Ama Amerika'nın Büyük Ortadoğu stratejisinde bir enstrüman olursa, hem Rusya hem de Avrupa ile anlaşmazlığa düşme riski var. Amerika, Türkiye'yi sadece Arap-Müslüman Ortadoğu ülkelerine değil, aynı zamanda Avrupa'ya karşı da kullanmak istiyor. Amerikan yanlısı Türkiye, bölgedeki hiçbir sorunu ne ideolojik ne de stratejik olarak çözebilir. Türkiye'nin ulusalcı, laisist kimliği bölgenin Müslüman ülkeleri tarafından ne düşünülebilir ne de kabul edilebilir bir şey. Daha da ötesi, böylesi bir girişim, Türkiye'nin hem Avrupa, hem Rusya hem de bölgedeki İslam ülkeleriyle olan ilişkilerini de sarsacaktır. Türkiye tabii ki bölgede aktif ve oldukça önemli bir rol oynayabilir. Önemli bir bölgesel güç haline gelebilir. Ama bunun için bölgesel ilişkilerini Avrasyacı bir mantık içersinde şekillendirmeli, Amerika'nın belirlediği çizgide Büyük Ortadoğu patikasında ilerlerse, bölgede ikinci bir İsrail olarak algılanacaktır. Türkiye, Avrasya, kıta Avrupası ve Ortadoğu ülkeleri, bölgeye yeni bir perspektif sunmak, Ortadoğu'nun geleceğini belirlemek için stratejik, entelektüel ve kültürel gayret göstermeli.

Türk hükümeti de, bu model olma meselesine soğuk baktığını, işbirliği perspektifinde meseleye yaklaştığını her fırsatta dile getiriyor zaten.

Şu an Amerika, gücünün zirvesinde. Türkiye gibi Avrupa ülkeleri ve Rusya da açıktan Amerikan politikalarına karşı koyacak konumda değil. Bundan dolayı şu an için Amerikan projesini kabullenmekten başka çare yok. Başkan Putin de bu yüzden Orta Asya'daki Amerikan üslerine karşı çıkmadı. Türk hükümetinin kısmen de olsa Amerikan önerisini kabul ettiğini görebiliyorum; ama bu bir reel politik tercihi. Ama Türkiye sadece hükümetten ibaret değil. Karışık bir sosyal yapısı olduğunu, ordunun, partilerin, dini eğilimlerin güçlü olduğunu biliyoruz. NATO Zirvesi esnasında Türk halkı protestolar yaptı, Avrasyacı bir tepki koydu. Ama tabii ki hükümet bu stratejiyi, tıpkı Putin'in yaptığı gibi açıktan kabul edemiyor. Türk hükümetinin attığı pragmatist adımlar bu yüzden anlayışla karşılanmalı.

Çeçenistan konusunda Rusya'nın tutumu nasıl olacak? Kısa sürede Rusya'nın Çeçenistan politikası değişecek mi?

Moskova, Çeçenistan'da askeri zaferi kazandı; ama politik açıdan zaferi kazanmadı. Onlara neden Rus sınırları içinde kalmaları gerektiğine dair bir gerekçe sunamadık, bu sınırlar içinde olmanın değerini hissettiremedik. Sorunu askeri açıdan çözmek ama siyasi açıdan sürüncemede bırakmak, Putin hükümetinin yaptığı en büyük hata oldu. Biz Çeçen sorununa 'Avrasya çözümü' öneriyoruz. Rusya, bizim tabirimizle, 'Çeçenya için Avrasya Planı'nı Çeçenlere teklif etmeli. Buna göre Çeçenistan'da mahalli, ulusal ve kanuni bir demokrasi inşa edilmeli. Çeçenler, aktif, cesur ve gururlu insanlar. Çeçen ayrılıkçılar da bizim bahsettiğimiz Avrasya vizyonu içersinde sisteme entegre edilmeli ve Çeçenistan'ın, Avrasya Birliği, sadece Rusya değil, içersindeki önemli yeri için mücadele etmeliler. Rusya bu iyi düşmanlarına saygı duymalı ve onları Avrasya vizyonu içersinde daha iyi bir gelecek için bütüne entegre etmeli. Aksi takdirde, daha çok kaos olacak.

Rusya Türkiye ilişkileri çok hızlı bir şekilde değişiyor mu? Rusya daha 6 ay önce Kıbrıs konusunda bize karşı çok sertti. Önceki gün ise Rus Dışişleri Bakanı, İslam Kalkınma Örgütü toplantısında Mehmet Ali Talat için Kıbrıs Türk Devleti Başbakanı sıfatının kullanıldığı sonuç bildirgesine imza attı. Başbakanlık Başdanışmanı Ahmet Davutoğlu, Rusya Devlet Başkanı Putin'in 6 ay sonra Türkiye'ye yapacağı resmi ziyaretten bahsetmişti bir konuşmasında. Eğer Putin, Türkiye ziyareti gerçekleşirse 30 yıllık aradan sonra ilk kez bir Rus devlet başkanı Türkiye'ye gelmiş olacak. Putin'in ziyareti söz konusu. Rusya ile Türkiye ilişkilerinin bir mantık evliliğinin eşiğinde olduğunu mu gösteriyor?

Soğuk Savaş'ın bitişiyle, Rusya'nın Türkiye'yi düşman olarak görme stratejisi değişti. Çift kutuplu dünyada Türkiye, Amerika'nın müttefikiydi. Ama artık tek kutuplu bir dünyadayız ve Türkiye'nin önünde farklı alternatifler var. Hem Türkiye hem de Rusya Avrasya ülkesi, hem bir bakıma Batı hem de diğer yandan Doğu ülkeleri oldukları için birbirlerine benzer özellikleri çok fazla. O yüzden Rusya ve Ankara birbirlerini bölgesel partner olarak görme eğiliminde. Türkiye'nin Avrasya boyutunu keşfetmesiyle, Rusya'nın da Türkiye'ye bakışı değişti. Sayın Ahmet Davutoğlu'nun Avrasya'nın potansiyelinin farkında olduğunu düşünüyorum. Türkiye'de de Avrasya vizyonu üzerinde çalışan kesimler ve merkezler var. Rusya eskiden Kıbrıs sorununda tamamen Rum kesiminin yanındaydı. Ama artık parametreler değişti. Türkiye Türklerinin bağımsızlıklarına ve güçlü bir devlete ne kadar önem verdikleri biliniyor. Ama Amerika'nın başındaki tek kutuplu dünyada ve küreselleşme rüzgarı altında, birçok ülke olduğu gibi Türkiye de bu özelliklerinin tehdit edildiğini hissediyor. Bu durum Rusya için de geçerli. O yüzden yeni ittifak arayışına girilmesi normal. Buradan tabii ki kastım, sömürgeci ve yayılmacı bir ittifak değil, karşılıklı işbirliğine dayalı, demokrasiyi teşvik eden ve çok kutuplu bir dünyada sorunlara spesifik çözümler sunan bir işbirliği.

Aleksander Dugin
1962'de Moskova'da doğdu. Stratejik, jeopolitik konulardaki yazıları ve yaptığı yayınlar ilgi gören Dugin, 1999'dan bu yana Rus Parlamentosu (Duma) Başkanlığı'nın stratejik ve jeopolitik konularda başdanışmanlığını yapıyor. Ayrıca Putin'in çevresindeki önemli stratejistlere yakınlığıyla biliniyor. 2001 yılında Avrasya Partisi'ni kurdu ve liderliğini üstlendi. Eurasian Observer gazetesini yayınlamaya başladı. 2002'den beri Izvestia, Literaturnaya Gazeta, Vremya Novostey gibi ulusal yayın organlarında köşe yazarlığı yapıyor. Fransızca Actuel dergisinin, Sovyet sonrası dönemde en etkin Rus düşünürü olarak tanımladığı Dugin, Avrasyacılığın en önemli sözcülerinden biri olarak tanınıyor. Dokuz dil bilen yazar evli ve iki çocuk babası.

Ali Çimen / Fatih Şeyhanoğlu, İstanbul
18 Temmuz 2004, Zaman Gazetesi Yorum Sayfası


No comments: