Friday, June 19, 2009

Prof. Heinz Kramer: "11 Eylül yeni bir dünya düzeni getirmeyecek"


Alman uluslararası ilişkiler uzmanı Heinz Kramer, 11 Eylül ile başlayan ve Afganistan'daki Taliban rejiminin tarihe karışması ile devam eden yeni süreci gazetemize yorumladı. Dünya genelinde eli kalem tutan ve kafasını içinde bulunduğumuz şartların gidişatına yoran büyük bir kesime, 'Artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!' dedirten 11 Eylül saldırıları, tüm dikkatleri uluslararası ilişkiler uzmanlarına odakladı. Bizim odağımızdaki isimse, uluslararası ilişkiler ve daha da ötesi, 'Değişen Türkiye' (A Changing Turkey) isimli, oldukça iddialı bir kitaba imza atacak kadar ülkemizi yakından tanıyan, Türkiye uzmanı Heinz Kramer. Halen, Almanya'nın önde gelen düşünce üretim kuruluşlarından Berlin Stiftung Wissenchaft und Politik'de 'Avrupa Birliği'nin genişlemesi' üzerine araştırma yapan ekibin başkanlığını yürüten Kramer'e, 11 Eylül sonrası başlayan süreç ile ilgili gelişmeleri Ali Çimen ile konuştu.

Öncelikli olarak, 11 Eylül saldırılarından sonra başlayan yeni sürecin, Huntington'ın öngördüğü gibi, bir medeniyetler çatışmasının başlangıcı olarak yorumluyor musunuz?


Hayır, bu bir medeniyetler çatışması değil. Uluslararası terörizmi, belli bir dinle ya da dünyanın herhangi belirli bir bölgesi ile bağdaştıramayız. Bin Ladin ve emrindekilerin 'İslam Dünyası'nı temsil etmediği kesin. Daha da ötesi, batıdaki ya da dünyanın herhangi bir yerindeki liderlerin, 11 Eylül olaylarını bir medeniyet çatışmasına dönüştürme gibi bir niyetleri de yok.

11 Eylül sonrası ortaya yeni bir dünya düzeni çıktı mı? Çıktı ise bu düzenin başat güçleri ve üzerinde yükseldiği temel ölçütler nelerdir?

Hayır, 11 Eylül sonrası ortaya yeni bir dünya düzeni falan çıkmış değil. Halen, içersinde bir tek dünya gücü ve bunun yanı sıra bölgesel güç merkezlerinin olduğu bir düzen içinde yaşamaya devam ediyoruz. Bununla birlikte dünyamız, yakın zamana kadar soyut bir düzlemde tartıştığı güvenlik tehdidinin somutlaştığına şahit oluyor. Uluslararası terörizm, birçok ülke açısından yeni bir tehdit şekli oluşturduğu müddetçe, yeni türden uluslararası koordinasyon modellerinin geliştirilmesi kaçınılmaz görünüyor. Bununla birlikte, uluslararası ilişkilerin bu yeni boyutunda, sonuç olarak ortaya uluslararası yeni politik işbirliği türleri çıkacaktır. Ama her şeye karşın, bu gelişmelerin yan etkilerinin uluslararası politikaların temel özellikleri açısından çok önemli değişiklikler yaratacağını düşünmüyorum.

11 Eylül ile birlikte, başta ABD olmak üzere, birçok batılı ülkede, 'Güvenlik insan haklarından önce gelir' türünden bir anlayış hâkim olmaya başladı. Bu eğilimleri nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sadece Amerika'da birçok ülkede terörle mücadele bağlamında sivil hakları askıya alan düzenlemeler yapıldığına şahit oluyoruz. Yine de, ne Amerika'nın ne de batılı toplumların, bu amaç için insan haklarından ve sivil özgürlüklerden tamamen vazgeçebileceğine inanmıyorum. Daha da ötesi terörizmin kendisi insan hakları ihlali. Bundan dolayı, terörizmle mücadele uğruna insan haklarının derecesini düşürmek şeklindeki bir yaklaşım, ulusları, ortadan kaldırmaya çalıştıkları bu olgu ile oldukça sorunlu bir komşuluğa sürükleyecektir. Tabii ki, bundan kastımız, ulusların, ellerindeki hukuki kıstaslar çerçevesinde terörle mücadele konusunda gereken iç önlemleri alma konusundaki hassasiyetlerinden vazgeçmeleri değil.

'Afganistan operasyonu enerji odaklı değil'

Amerika'nın Afganistan ile başlayan 'teröre karşı savaş'ını, uzun vadeli enerji projeksiyonlarını hayata geçirmek için bahane ettiği şeklinde iddialar var. Petrol çıkarları gibi mesela. Bu konudaki yorumlarınız nedir?

Kesinlikle Amerika'nın Afganistan harekâtının bu türden jeopolitik bir çerçeve ile ilgili olduğuna inanmıyorum. Daha da ötesi, Afganistan operasyonunun Orta Asya ve Hazar odaklı enerji politikaları açısından yaratabileceği tehlikeli yan etkiler de gayet net olarak görülebiliyor.

Afganistan operasyonu ile birlikte yeni bir döneme girdiğimiz konusunda dış politika uzmanları hemfikir. Bu yeni dönemin, özellikle İslam ülkelerindeki yansımalarının nasıl olacağı konusunda herhangi bir fikriniz var mıdır?

Bana kalırsa, birçoğumuz 11 Eylül'ün, insanlık üzerinde olmasa bile, uluslararası konjonktür ve ilişkiler üzerindeki uzun vadeli etkilerini fazlasıyla abartıyoruz. Uzun vadeli bir çerçeveden bakarsak, uluslararası terörizmin, insanlığın bir numaralı sorunu olmadığını söyleyebiliriz.

Nüfus artışı, global düzlemdeki çevresel dengesizlikler ve dünya genelindeki eşitsiz gelir dağılımı gibi konu başlıklarının daha büyük önem taşıdığını görebiliriz. Bu konulara yaklaşımın, 11 Eylül olayları ile birlikte etkisini kaybettiğine dair bir işaret göremiyorum. Dünyanın uzun vadede ilgileneceği sorunlar yine bunlar olmaya devam edecektir.

Türkiye ne yapmalı?

Türkiye'nin kendi bölgesinin barış ve istikrar içinde gelişebilmesi açısından yapabileceği en büyük katkı, ekonomik ve sosyal durumunu düzeltmek ve aynı zamanda iç politikadaki zayıflığını gidermektir. Sosyal ve ekonomik dokunun iyileşmesi ve bunun yanı sıra demokratik istikrarın sağlanabilmesi, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) ile yaşadığı sorunların da aşılmasını kolaylaştıracaktır. Yine 11 Eylül olayları ile birlikte, Türkiye'nin politik gündeminin fazla bir değişiklik göstermediğini düşünüyorum.

Ali Çimen, İstanbul

15 Aralık 2001, Cumartesi

Röportajı YeniŞafak’ta okumak için tıklayınız
Bir önceki sayfaya dönmek için tıklayınız
Ana menüye dönmek için tıklayınız

No comments: