Thursday, June 04, 2009

Ay’a ayak basan ikinci insan Edwin Buzz Aldrin ZAMAN’a konuştu: "Dolunaya bakanlar bizleri de hatırlıyor"


20 Temmuz 1969... Dünya'dan 400 bin kilometre uzaklıktaki uydumuz Ay'ın Sessizlikler Denizi olarak isimlendirilen bölgesine inmiş olan uzay aracı Eagle'ın (Kartal) kapısı açılıyor. İnsanoğlunun bu en büyük macerasını komuta eden Neil Armstrong Ay'ın tozlarla kaplı zeminine ilk adımını atıyor ve çok önceden tasarlanmış o büyük tarihi cümleyi söylüyor: 'Bir insan için küçük, insanlık için büyük bir adım' (One small step for man; one giant leap for mankind.) Gezegenin dört bir yanında; Paris'in lüks cafelerinde, Bombay'ın baharat kokulu sokaklarında, Pekin'in kalabalık caddelerinde, İstanbul'un sosyetik dolmuşlarında, New York'un Central Park'ında televizyon ve radyoların başında soluklarını tutarak bekleyen milyarlarca kişi insanlığı geliştireceği umulan bu ay adımına, farklılıklarını aşan ortak bir anlam yüklüyorlar. Armstrong'dan 10 dakika sonra Ay'a ayak basan ikinci insan olma ayrıcalığını yaşıyan Eldwin 'Buzz' Aldrin, Ay yüzeyindeki fotoğrafları ile bu büyük maceranın sembolü haline geliyor... Aldrin, bu tarihi olaydan 36 yıl sonra yaşadıklarını, anılarını ve hayallerini ZAMAN okuyucuları ile paylaştı.

Efsanevi astronotla Çırağan Sarayı'nda buluştuk. 1969'daki resmî ziyaretinin ardından, bu kez eşi ile kısa bir tatil için gelmişti. 75 yaşında olmasına rağmen, emekli askerlere has o sağlam duruşu ve dinçliğinden bir şey kaybetmemiş görünen Aldrin'in mavi gözleri, Ay'dan her bahsettiğimizde daha da parlıyordu. "Ay'dan indiğimizde bizi denizden aldılar. Uçak gemisine bindik ve Neil ile ilk kez o zaman TV'lerde sevinçle bağıran kitleleri gördük. Biz yukarıda taş toplarken, asıl kıyamet burada kopuyormuş." diyen Aldrin, Ay'a ayak bastıktan sonra kalıtsal nedenlerle önce depresyona yakalanıyor, ardından da alkolizmin pençesine düşüyor. Eşinden boşanıyor. Terapi görüyor, toparlanıyor, mutlu bir evlilik ve yeni bir misyonla tekrar hayata bağlanıyor. Aldrin, kendini adadığı 'Tüm insanlar uzaya çıkıp bizim yaşadığımız heyecanı yaşasın' şeklinde tanımladığı misyonunu, Ay seyahati ile ilgili anılarını ve uzay çalışmaları ile ilgili düşüncelerini ZAMAN okurlarıyla paylaştı.

Hiç 'Keşke Ay'a ilk ayak basan ben olsaydım!' dediğiniz oldu mu?
Hayır. Görevlerimiz aylar öncesinden belliydi. Neil, komutanımızdı ve bizim görmediğimiz başka alanlarda da eğitim almıştı. Onun ilk adımı atması gayet normaldi.

Ama sorun olmamalı. Ne de olsa sizin fotoğraflarınız sembol oldu!
Evet ya, hayatta böyle şeyler de oluyor işte!

Ay'a ilk adımınızı attığınızda ne hissettiniz? Korktunuz mu?
Korku insanın gözünü perdeler. Korkmadım. Olası tüm senaryolara karşı hazırlıklıydık. Hatta çok neşeliydik de. Hiç unutmuyorum, dönerken, 'Houston, kalkış için öncelik istiyoruz!' gibisinden espriler yapıyorduk. Koskoca Ay'da bizden başka kimse yoktu ki! (gülüyor)

Neden Ruslar Ay'a gidemedi?
Kendi içlerinde rekabet eden iki ayrı Ay programları vardı. Aynı zamanda uzay programlarının babası olan Sergei Korolov da ölünce bir boşluk yaşadılar. Her ne kadar Ay seferi üzerinde çalışmaya devam etmiş olsalar da, özellikle Kremlin'dekilerin motivasyonu kaybolmuştu.


Eğer Ay'a inemeseydiniz, bunun tarihin akışı üzerinde nasıl bir etkisi olurdu?
İnene kadar denerdik! Olabilecek tüm aksaklıklar üzerinde kafa yormuştuk, belki hiç hesap edemediklerimiz de çıkabilirdi; ama bir şekilde onları da çözerdik. Bazen soruyorlar, Ya Ay yüzeyinden kalkamasaydınız ne olacaktı? Hiçbir şey. Sorunu çözüp bir şekilde havalanacaktık! (gülüyor)

Bu soruyu bir de tersinden okuyalım. Ya Ruslar sizden önce inseydi? Farklı bir dünyada yaşıyor olur muyduk?
Şöyle cevap vereyim. Onlardan önce indiğimizi gören Rus liderliğinin iradesi kırıldı ve kafamıza koyduğumuz bir şeyi yapabileceğimizi, iki süper güç arasında ne tür meydan okuma olursa olsun, Amerika'nın bunu aşabilecek kararlılık ve liderliğe sahip olduğunu kavradılar. Başkan Reagan, Rus nükleer silahlarına karşı, Yıldız Savaşları Projesi olarak da bilinen füze savunma sistemini önerdiğinde de aynısı oldu. Ekonomik olarak bu meydan okumalara karşılık veremeyeceklerini, silahlanma ve uzay yarışını devam ettiremeyeceklerini gördüler. Yine de karşılık vermekten geri kalmadılar. Biz uzay mekiği programına başladığımızda hemen onun taklidi olan Buran'ı geliştirdiler. Ama özetlemem gerekirse, bizi Ay'a götüren Apollo projesi, Sovyet Sistemi'nin iradesini sarsan ilk darbe oldu.


İnsanoğlunun Ay'a gitmediğini iddia eden komplo teorilerini duyduğunuzda neler hissediyorsunuz?
Sadece gülüyorum. Bunlara inanacak kadar saf olanlara da üzülüyorum açıkçası. (gülüyor) Bunlar vizyonu dar ve konuşacak başka bir şeyi olmayan insanlar. Astronomiye değil astrolojiye inanıyor, yıldızlara ve kâğıt fallarına bakıp hayatlarını yorumluyorlar. Kulağa ilginç geliyor kabul ama bizim oralarda bunlara 'kocakarı hikâyeleri' derler!

Amerika'nın süper güç olmasıyla, uzay çalışmaları için gösterilen inanılmaz gayretin bir ilgisi olduğuna inanıyor musunuz?
Kesinlikle. 2. Dünya Savaşı'ndan galip çıkmıştık. Kendimizi dünyanın diğer ülkelerindeki insanlardan sorumlu hissettiğimiz bir dönem başlamıştı. Atom silahları, hidrojen bombası geliştiren ve komünizmi yaymaya kararlı olan Rusların niyetleri belliydi; dünya liderliği. Doğal olarak uzay ve teknoloji konularında da hamle yaptılar ve o zaman dengeleyici güç olan Amerika'nın bu alanlarda karşılık vermemesi düşünülemezdi. Ay'a gitmemiz buna karşılık verilmiş askeri bir cevap değildi tabii ki. Daha çok bilimsel sıçramayı ön planda tuttuk ve ülkenin tüm beyinlerini bir araya getirdik. Bilimsel bir seferberlikti adeta.


Size göre Başkan Kennedy'nin Amerika'nın Ay'a gitmesindeki payı neydi?
Çok karizmatik bir liderdi. Ay'a gideceğimizi ve bunu 'kolay olduğu için değil, zor olduğu için' yapacağımızı söylediğinde, önümüze, hayatımızdaki en büyük hedefi koymuş oluyordu: Elimizden gelenin en iyisini, kolay olanı değil, zoru yapmak. Bu ruh hali halen geçerli. Tabii ki suikasta uğramasaydı politik desteği muhtemelen azalırdı; ama bu, onun karizmasından, imajından bir şey götürmezdi. Her ne kadar Ay'a Cumhuriyetçi Nixon döneminde ulaşmış olsak da, Kennedy, halen başarının ve meydan okumanın sembolü olmayı sürdürüyor.

Yuri Gagarin'in uzaya ilk çıkan insan olduğunu öğrendiğinizde ne hissettiniz? O zamanlar aklınızda buna benzer fikirler ya da hayaller var mıydı?
Ruslar Sputnik'i attıklarında Almanya'da askeri pilot olarak uçuyordum. Kendi işimize, Avrupa'yı Ruslardan koruma işine yoğunlaşmıştık. Avrupa'dan döndükten sonra ülkeme bu yarışta, uzay yarışında nasıl faydalı olabileceğimi düşünerek MIT'e girdim. O zamanlar da Rusların uzaya insan göndermeye çalıştıklarından, hayvanlar üzerinde çalışmalar yaptıklarından haberdardık. Başkan Kennedy başa geçtiğinde ben eğitimimin ortalarındaydım. Sonra Küba krizi patlak verdi. Bir gün Life dergisinin kapağında Mercury programı için astronotların seçildiğini okudum; ama o zamanlar aklımda astronot olmak gibi bir fikir yoktu. 61'de Rusların Gagarin'i uzaya gönderdiklerini duyduk. Ardından biz Alan Sephard'ı uzaya göndererek karşılık verdik.

Amerika'da uzay çalışmalarına yönelik iki anlayış var. Biri, sizin de savunduğunuz, insanlı uzay çalışmalarının kaçınılmaz olduğu. Bir diğer grup ise bunun robotlarla yapılabileceğini söylüyor.
Bunu söyleyenler Çinlilerin, Rusların ve Avrupalıların sürekli uzaya adam göndermesi hakkında ne düşünüyor acaba? Ya da buna kim karar verecek? Sonuçta biz hedeflerimizi koyduk ve yukarı insan göndermenin, insanlar bunu destekleyebildiği sürece en etkili ve etkileyici yöntem olduğunu biliyoruz. İlginçtir, bazıları da 'Neden artık Ay'a gitmiyorsunuz?' diye soruyor. Amacımız orada koloni kurmak ya da zaptetmek değildi ki? Biz insanoğlunun oraya güven içinde gidip gelebileceğini gösterdik ve 'bundan sonra neler yapabiliriz' sorusunun cevabını aradık.

Para, şöhret, güç her şeyiniz var. Sizi uzay hakkında kitaplar yazmaya iten ne?
Kesinlikle zengin değilim. Emin olun burada benden zengin olan bir sürü insan var (Çırağan Sarayı açıklarındaki yatları gösteriyor gülerek.) Neden yazıyorum? İnsan hayatında inişler çıkışlar var. Sözgelimi Ay'dan döndükten sonra, annemden gelen kalıtsal bir özellikten dolayı depresyona girdim. Alkolik oldum. Toparlanmam 10–15 yıl sürdü. Hem bunları hem de uzayla ilgili deneyim ve vizyonumu yeni nesillere aktarmak istedim...

Yüzüğünüzü Türkiye'den mi aldınız? Türk bayrağı gibi bir ay ve yıldızdan oluşuyor. Neyi sembolize ediyor?
Hayır. San Fransisco'da kendim yaptırdım. Uzayı sembolize ediyor. Ay ile yıldız arasındaki boşluk, diğer dünyalarla olan ilişkide bir köprü görevi gördüğüne inandığım uzayı simgeliyor. İstanbul'dan elmas alıp üzerine ekletmek istiyorum. Aslına bakarsanız Ay'dan getirdiğimiz taşlardan birinden küçük bir parça koymak isterdim; ama kimse bize Ay taşı koklatmadı! (Gülüyor...)

Bir parça bile mi?

Hayır. Ay'dan getirdiklerimiz, sadece Amerika'ya değil, tüm insanlığa ait sayıldığı ve Ay'ın kendisi bilimsel materyal kabul edildiği için kişisel kullanıma izin verilmedi. Üstelik döndüğümüzde Ay taşlarının toksik olabileceği düşüncesiyle bir süre karantinada da kalmıştık. Bildiğim kadarıyla, dünyadaki birçok devlet başkanına, kral ve kraliçeye, önemli devlet adamlarına bir parça Ay taşı hediye edilmişti.

Türkiye'den birine edildi mi?
Emin değilim; ama sanırım edildi. 1969'da Ankara'da devlet başkanınızı ziyaret etmiştik. İsmini şimdi çıkartamıyorum.

Şimdi uzay turizmine adadınız kendinizi. Bundan bahseder misiniz?
Evet, bunun için bir de şirket kurdum: ShareSpace (Uzayı Paylaş, manasında). Bu konuda ümitliyim. İnsanların beş dakikalığına da olsa uzaya çıkması, o yerçekimsiz ortamı hissetmesi ve içinde bulunduğumuz sistemi kavraması isteği beni heyecanlandırıyor. Biliyorsunuz kısa süre önce Globalflyer isimli ilk sivil uzay aracı 5 dakikalığına da olsa atmosferden çıkıp geri dönmeyi başardı. Yakında 3-4 kişilik turlar başlayacak. Ama ben daha fazlasını istiyorum. İnsanlar uzaya çıksın, dünya etrafında birkaç tur atsın, hatta 24 saat kalsın ve tekrar havalandığı yere insin. Ve bunu sadece çok parası olanlar değil, az gelirli insanlar da yapabilsin. İşte o zaman gerçek bir uzay turizminden söz edebiliriz. Üstelik insanlar uzay çalışmalarının devamı için vergi ödüyor. Madem ödüyorlar, neden bu zevkten mahrum kalsınlar ki!

Bazı çevreler, fakirlik, hastalıklar, yetersiz eğitim gibi dünyanın başına dert olmuş sorunlara işaret ederek uzay çalışmaları için harcanan paraları eleştiriyor.
İnanın bana uzay çalışmaları için harcanan para, bu sorunların hiçbirini ortadan kaldırmaya yetmez. Ama bize kazandırdıkları için kullandığınız teknolojilere bakmanız yeterli.

İnsanoğlu ne zaman yeni bir gezegene, sözgelimi Mars'a ayak basacak?
Tabii ki hazır olduğumuzda! Öncelikle halen yapımı devam eden Uluslararası Uzay İstasyonu'nun tamamlanması ve mekik programının geliştirilmesi gerekiyor. Benim kişisel tahminim 2025–2030 arası Mars yolculuğuna çıkabileceğimiz; ama bunu görebileceğimi sanmıyorum (hüzünleniyor)... Mars'a gitmeliyiz, Dünya'nın dışında bir yaşam yeri inşa etmek için bunu yapmamız gerekiyor.

Neden? Dünya'da yeteri kadar yer yok mu?
Sadece tek bir Dünya var. Ama Dünya artı bir başka yer, çok daha farklı olacak. Mars'a gitmeli, hatta sadece gitmekle kalmamalı, orada zamanla yaşam için gereken şartları da kurmalıyız. Farz edin ki dünya havaya uçtu! En azından yeni bir başlangıç yapabileceğimiz bir yer olacak. Böyle bir tehlike her zaman söz konusu. Sözgelimi geçen yıl 100 metre çapında bir gök cismi tespit ettik. 2029 yılında dünyaya çarpabileceğini düşünüyorduk; ama geçen sonbaharda büyük bir ihtimalle sıyırıp geçeceğini hesapladık. 2060'ta da böyle bir tehlike söz konusu. Eğer dünyaya çarparsa, 60 metrelik tsunami dalgaları California sahillerini vurabilir. Zayıf da olsa bu bir ihtimal. E, ne yapalım, oturup bekleyelim
mi?


İnsanlar genellikle sevdikleri ile birlikteyken dolunayabaktıklarında romantik şeyler düşünür, konuşur ya da hissederler. Peki ya siz ne hissediyorsunuz?
Romantizmin yanı sıra Ay'a giden bizleri de hatırladıklarına bahse girerim! Yaptığımız, inanılmaz ve sıra dışı bir işti. Ve kim ne derse desin, kesinlikle insanlığa faydalı bir işti. Ben de ne zaman Ay'a baksam, 'Ne kadar doğru bir iş yapmışım!' diyorum. Ben de birçoğu gibi Harvard'a gidip avukat olabilir, büyük paralar kazanabilir, yatlar alabilirdim. Ama ben bunu seçtim. Ülkeme bu şekilde, pilot, mühendis ve astronot olarak daha faydalı olabileceğimi hissettim.

'Ay'daki Adam' Edwin Aldrin
20 Ocak 1930'da New Jersey'de doğdu. West Point Askeri Akademisi'nde okudu. 1966'da katıldığı Kore Savaşı'nda birkaç Mig-15 düşürdü. Savaşın ardından MIT'de (Massachusetts Institute of Technology) Astronautics (uzay araçları bilimi) doktorası yaptı. Geliştirdiği teknikler, Rus kozmonotlarla yapılan ilk kenetlenme de dahil olmak üzere, neredeyse tüm NASA seferlerinde kullanıldı. 1963'te NASA'nın seçtiği ilk astronotlar arasındaydı. 290'ı uzayda olmak üzere 4 bin 500 saat uçan Aldrin, insanoğlunun Ay etrafında ilk kez tur attığı Apollo 8 seferinde yedek komuta pilotu olarak görev aldı. Armstrong ile yaptıkları ilk Ay yürüyüşü, tarihteki en çok izlenen canlı yayın oldu. Döner dönmez, 45 günde 23 ülkeyi kapsayan dünya turuna çıktılar. Aralarında Başkanlık Özgürlük Madalyası'nın da olduğu 50'ye yakın madalya aldı. NASA'dan ve Hava Kuvvetleri'nden istifa ettikten sonra da uzayla bağlantısını koparmadı, bilakis kendini tamamen uzaya, özellikle de insanlı gezegen uçuşları ve uzay turizmine adadı. Mars ve Dünya arasında, her iki gezegenin çekim kuvvetlerinden yararlanarak düzenli sefer yapabilecek 'The Cycler' isimli uzay aracının tasarımı da kendisine ait. 1993'te kendi tasarladığı bir uzay istasyonunun patentini aldı. 1998'de kendi roket tasarım şirketi Starcraft Boosters'ı ve isteyen her insanın uzaya çıkmasını ilke edinen the ShareSpace Foundation'ı kurdu. Aldrin, Stanford mezunu ve kişisel girişimlerinin yöneticisi konumunda olan eşi Lois Driggs Cannon ile birlikte Kaliforniya'da yaşıyor. 6 yetişkin çocuk ve bir torun sahibi olan çift, uzay odaklı çalışmalardan arta kalan zamanlarında dalış ve kayak yapıyor.

Seferler reyting kurbanı oldu!
İkinci Dünya Savaşı'nın ardından farklı kutuplara savrulan Amerika ve Rusya arasındaki Soğuk Savaş kısa zamanda uzaya da taştı. Rusların ilk uyduyu (Sputnik) uzaya göndermesinin ardından şoke olan Amerikalılar, Yuri Gagarin'in uzaya çıkan ilk insan olmasıyla iyice paniğe kapılmıştı. Ne oluyor, yoksa süper güçlük yarışında geri mi kalıyorlardı? Başkan John F. Kennedy, Mayıs 1961'de yaptığı ulusa sesleniş konuşmasında tüm ulusu ortak bir hedef etrafında kilitliyordu: 'Amerika, 60'lı yıllar bitmeden Ay'da insan yürütecek!' Başkanın itibar meselesi olarak gördüğü bu hedefe ulaşmak için Amerika'nın tüm bilimsel birikimi seferber edildi. Ay'ı hedefleyen Apollo seferlerine tam 30 milyar dolar harcandı! Mühendisinden bilim adamına, teknisyeninden astronotuna varıncaya kadar 400 bin kişi bizzat bu projelerde görev aldı. Neil Armstrong ve Edvin Aldrin'in 20 Temmuz 1969'da Ay'a ayak basmasıyla birlikte hem teknolojide hem de Amerika'nın süper güçlüğüne giden yolda devasa bir adım atıldı. Amerikalı astronotlar, sonuncusu 1972'de olmak üzere tam 6 kez Ay'a gitti. Rivayetlere göre canlı yayınlanan son Ay seferi, reyting açısından bir beysbol maçının gerisinde kalınca Apollo projesi rafa kaldırıldı! Kimilerine göreyse Amerikalılar hiçbir zaman Ay'a gitmedi! Bunlara göre, devlet bütçesinden uzay çalışmaları bahanesiyle para tırtıklayanlar, halkın Vietnam Savaşı'na dönük muhalefetini kırmak isteyenler ve Sovyetler'in gözünü korkutmak isteyenler el ele vermiş, tüm dünyayı kandırmıştı!

İlk adımında ne söyledi?
Neredeyse herkes, Ay'a ilk ayak basan insan olan Neil Armstrong'un Ay'a ayak basar basmaz o tarihe geçen 'Benim için küçük, ama insanlık için dev bir adım.' cümlesini sarf ettiğini biliyor. Peki Buzz Aldrin ne demişti? 'Çok tarihi bir şey söylediğimi sanmıyorum. Sadece “Güzel, çok güzel. İnanılmaz güzellikte bir ıssızlık.” gibi bir şey söyledim. Önceden hazırlansaydım, daha hoş bir şey söylerdim eminim.' şeklinde cevap veriyor.

Armstrong indi, Aldrin poster oldu
Ay'a ilk ayak basan insan, uçuşun komutanı Neil Armstrong olmasına rağmen, bu olaydan en popüler çıkan Buzz Aldrin oldu! Zira ilk Ay seferinde çekilen ve o günden bu yana, manşetimizdeki ve bu sayfalardaki gibi, herkesin aklına nakşeden fotoğraflar, yaygın kanaatin aksine Neil Armstrong'a değil, Buzz Aldrin'e ait. Armstrong Ay'a indiğinde, doğal olarak Ay yüzeyinde onun fotoğrafını çekecek kimse yoktu. Piyango, ikinci olarak adım atan Aldrin'e çıktı. Seferin belgelendirilmesinden sorumlu olan Armstrong, Aldrin'in her adımını fotoğrafladı. 'Man on the Moon' olarak isimlendirilen fotoğrafı (kapaktaki) dünyanın en ünlü karesi oldu.

'Çok satanlar' listesinde
Aldrin, aynı zamanda bir yazar. Sadece konuşmaları ile değil, kitaplarıyla da uzay ile ilgili vizyonunu kitlelere aktarmaya çalışıyor. İnsanoğlunun uzayı keşfi ile ilgili olarak yazdığı The Return (Forge Books, 2000) ve Encounter with Tiber (Warner Books, 1996) isimli kitaplarının yanı sıra Ay yolculuğunu tüm detayları ile anlattığı Return to Earth isimli bir otobiyografisi ve Men from Earth başlıklı bir başka belgesel kitabı daha var. Son olarak çocuklar için kaleme aldığı resimli Reaching for the Moon (Ay'a Ulaşmak) isimli kitabı kendi dalında en çok satanlar listesine girdi.

Apollo ekibi halen birlikte
Aldrin, periyodik aralıklarla yapılan Apollo toplantılarında arkadaşlarıyla görüşüyor. Ohio'dan her geçtiğinde Armstrong'u ziyaret ediyor. Hatta kısa bir süre önce Michael Collins'le de Alaska'da balık avına çıkmış. Ay'da yürüyen 24 astronottan 18'i hayatta. Aldrin, her ne kadar aktif pilotluk yaşamını noktalamış olsa da ara ara gösteri uçuşlarına katılmıyor değil. En son olarak Almanya'daki Spangdahlem Hava Üssü'nde yapılan bir gösteride eski pilot arkadaşlarından biri ile F–16 uçurdu.

6 Mayıs 2006 Cumartesi, ZAMAN Gazetesi Hafta sonu eki


Zaman Gazetesi’nin röportajla ilgili linki için tıklayınız.
Orijinal gazete formatında okumak için tıklayınız. Bölüm 1.
Orijinal gazete formatında okumak için tıklayınız. Bölüm 2.





No comments: