Thursday, July 16, 2009

"İsrail ve İran nükleer savaşa girişebilir!"

Sıcak Irak gündemine bir de İran'ın olası nükleer silah programına yönelik tartışmalar eklendi. İsrail ve Amerika'dan etkin çevreler, İran'ın birkaç ay içinde nükleer silah edinme çabalarında kritik bir aşamaya geleceğini iddia ediyor. Geçtiğimiz haziran ayında İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi'nin ülkesinin nükleer kulübün bir üyesi olarak kabul edilmesini istemesi ve bunu 'geri dönüşü olmayan bir yol' olarak nitelemesi şüpheleri artırıyor. 'Şer ekseni'ne dahil edilmesi ve Başkan Bush'un, seçim kampanyasında, kasımda yeniden seçilirse, 'başladığı işi bitireceğini' vaat etmesi, Tahran rejiminin olası bir nükleer caydırıcılık peşinde koşmasını haklı çıkartabiliyor. 1991'deki Körfez Savaşı'nın hemen ardından dönemin Hindistan Genelkurmay Başkanı'na, Irak'taki ani ve ezici Amerikan zaferinden ne tür stratejik dersler çıkarıldığının sorulması üzerine başkanın verdiği cevap şu olmuştu: "Amerika'ya kafa tutmadan önce atom bombanız olduğundan emin olun..." Kimilerine göre İran'ın nükleer etkinliğe ulaşma yolunda yaptığı yürüyüşten en fazla rahatsız olan İsrail, 1981'de Irak'ın Osirak nükleer santralına yaptığı bir saldırının benzerine hazırlanıyor. İsrail bombardıman uçaklarının Necef çöllerinde inşa edilen İran'ın nükleer tesislerinin maketleri üzerinde prova uçuşları yaptığı söyleniyor. İran ve İsrail'in karşılıklı restleştiği bir ortamda, saygın haber ajanslarından UPI'nın editörlerinden Claude Salhani'nin The American Conservative'in eylül sayısı için kaleme aldığı ve İran ile İsrail arasındaki olası bir nükleer savaşı canlandırdığı '4 Günlük Savaş' başlıklı makale, korkuları daha da artırdı. Bu bağlamda, 'neler olabilir?' sorusunun cevabını, hem dudak uçuklatıcı makalenin sahibi Salhani ile hem de son beş Amerikan hükümetine Ortadoğu danışmanlığı yapmış, Pennsylvania Üniversitesi'nden Politik Bilimler Profesörü Ian S. Lustick ve Ortadoğu Barışı Vakfı (Foundation for Middle East Peace) Başkanı Philip C. Wilcox ile aradık.


İran'ın nükleer bomba yaptığına inanıyor musunuz? İran'ın ideolojik düşmanı İsrail'in nükleer silah kapasitesi (yaklaşık 200 civarında atom silahı olduğu tahmin ediliyor) dikkate alındığında, İran, bu arayışlarından dolayı suçlanabilir mi?
Lustick: Bu sorunuzu, 'İsrail'in varsa neden İran'ın olmasın' şeklinde algılıyorum. İsrail'in etkin bir nükleer kapasitesi olduğunda hemfikirim. Ve bu anlaşılır şekilde, İsrail'i, bastırmak, hatta yok etmek ya da en azından rahatsız edici buldukları politikalarından caydırmak için askerî güç kullanmak isteyen İran'ı ve diğer ülkeleri öfkelendirmese bile, rahatsız ediyor. Ama İran'ın ya da diğer bir ülkenin İsrail'in kendilerine karşı önleyici bir saldırı yapmak için nükleer silah kullanacağından korktuklarını sanmıyorum. Böyle bir saldırı, İsrail'in engellemeye çalıştığından çok daha büyük bir tehlike yaratacaktır. Bundan dolayı, belli bir dereceye kadar İran'ın ideolojik sebeplerden değil güvenlik kaygısı ile motive olduğunu düşünüyorum. Nükleer silah programında bir mantık göremiyorum; lakin, Amerika ve diğerlerinin İsrail'in nükleer silah politikaları karşısında takındığı çifte standart ve İran'a dönük politik ve diplomatik baskı, bu türden bir çabayı haklı gösterebiliyor.
Salhani: Evet, İran'ın nükleer silah geliştirmeye çalıştığına inanıyorum. Bunu yapmak istediklerini ve bu istikamette çalıştıklarını gösteren çok sayıda istihbarat var. Aslına bakılırsa Hatemi de bunu doğruladı. Orta ve Yakındoğu'daki jeopolitik duruma İran'ın gözüyle bakılırsa, caydırıcılık açısından nükleer silah üretme isteği İran tarafından kabul edilebilir görülüyor. Ve tabii ki bir de karşı argüman var. Washington ve İsrail'in gözünde ise İran 'terörist' grupları destekliyor ve Tahran'daki rejim, bu tür gruplara nükleer silah temin edebilir. Daha da ötesi Washington'a göre; nükleer silahları ilk kullanan asla İsrail olmayacak, lakin bölgenin geri kalanındaki istikrarsızlık göz önüne bulundurulduğunda diğer ülkelere bu konuda güvenilebileceğinin garantisi yok.
Wilcox: İran'ın böyle bir arayışta olduğunu gösteren deliller var, ama gazete haberlerine bakılırsa bunlar pek ikna edici görünmüyor. İran'ın bu gayretinin ardında bölgedeki etkinliğini artırma güdüsü ya da kabaca savunma yahut da diğerlerinden gelebilecek olası bir nükleer saldırıyı caydırma isteği olabilir. İran'ın geleneksel rakibi Irak'ın da geçmişte bu türden çabaları olmuştu.

Tahran yönetimi nükleer programı çerçevesinde 'tehlikeli niyetleri' olmadığını söylese de, Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) gibi uluslararası organlar, İran üzerinde büyük bir baskı kurmuş durumda. Benzer bir baskıyı nükleer silah kapasitesi tescillenmiş olan İsrail üzerinde göremiyoruz. Bu ikilemi nasıl açıklıyorsunuz?
Lustick: Belirttiğim gibi, bu bir çifte standart. İki sebebi var. İlki, İsrail'in halihazırda bir nükleer kapasitesinin olması ve bunu, dünyaya herhangi bir açık vermeden geliştirmiş olması. Bu, şu anlama geliyor: İsrail, 'nükleer kulübün' üyesi olmuş durumda. Tıpkı hiç kimsenin Fransa ya da İngiltere'den nükleer silahlarını bırakmasını talep etmemesi gibi, Batı'da İsrail'in silahlarıyla ilgili talepler de susturuluyor. İkinci sebep ise, Amerika ile İsrail arasındaki olağanüstü ilişki. İsrail lobisiyle bağlantılı güçlü politik çıkarlar, Amerikan dış politikasına İsrail'le ilgili olan meselelerde çok fazla seçenek tanımıyor. Sonuç olarak, Amerika, dünyanın geri kalanından farklı politikalar takip ediyor. Bu, sadece, malum lobinin gücünün bir başka güçle dengelenmesi ya da Amerika'nın hayati çıkarlarının İsrail'e dönük politikalarından dolayı ani ve hissedilir derecede tehlikeye girmesi durumunda değişecektir.
Salhani: Az önce söylediğim gibi, Amerika (ve belli bir dereceye kadar AB'yi de dahil edebilirsiniz) İsrail'in Arap dünyasından daha dengeli olduğuna ve diğerlerinin ilk önce kullanacağını hissetmediği sürece nükleer silahlarını kullanmayacağına inanıyorlar. Aynı zamanda Tahran'ın 'terörist' organizasyonları desteklediği ve onlarla işbirliği yaptığı suçlaması da var. Bu durumda İran'ın Amerika'nın kendisine saldıracağı şeklindeki giderek artan endişeleri gündeme geliyor. Keza komşusu Irak'taki belirsizlik de ortada. Her ne kadar ülkenin büyük bir kısmı Şiilerden oluşsa da, İran'ın, her zaman bir tehdit olarak gördüğü Irak'ın güçlenmesi ihtimalinden endişe duyduğuna inanmak için de sebep var.
Wilcox: Ben bugün İran ve İsrail arasında bir savaş olacağına ihtimal vermiyorum. Ama nükleer silahlar, istikrarsızlık yaratır ve savaş tehlikesini, kasıtlı ya da istem dışı, azaltmaktan ziyade artırır. Bu yüzden Ortadoğu ve Güney Asya'nın silahlardan arındırılması nihai hedef olmalı.

Son zamanlarda İsrail ve İran arasında şahit olduğumuz söz düellosu olası bir savaşın belirtisi olabilir mi?
Lustick: Eğer İran nükleer silah edinirse, o zaman böyle bir savaş başlayabilir...
Salhani: İran'ın nükleer kulübe katılma çabalarını sürdürmesi durumunda böyle bir savaş riski olduğuna inanıyorum. İsrail, İran'dan ya da kendisine karşı savaşan gruplara İran'ın vereceği nükleer silahlarla yapılabilecek nükleer bir saldırıdan ciddi anlamda korkuyor. Bunların ışığında, İsrail'in, İran'ın bu çabalarını devam ettirmesine göz yumacağını düşünmek, çok düşük bir ihtimal. İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine saldırması durumunda olabilecekleri tahmin etmek güç. Ya Lübnan-İsrail sınırında Hizbullah ile İsrail arasındaki tansiyon artar ve bununla sınırlı kalır, ya da söz konusu makalemde dile getirdiğim gibi daha geniş kapsamlı bir Ortadoğu çatışmasına dönüşür. Burada önemli olan İran'ın böyle bir saldırıya nasıl karşılık vereceği.
Wilcox: IAEA, İsrail'e de nükleer silahlardan arınma anlaşmasını imzalaması için baskı yapıyor, ama İsrail bugüne kadar imzalamadı. İsrail, Arap komşularıyla birçok savaş yapan küçük bir ülke olarak, kendi güvenliğini sağlamak için nükleer silah geliştirdi. Bugün, İsrail ya da yarın İran gibi, bir ya da daha fazla ülke nükleer silah sahibi olursa, bölgede topyekün bir nükleer silahlanma yarışının başlama tehlikesi var. Filistin meselesi çözülmeden ve tüm Arap komşularıyla kapsamlı bir barış anlaşması imzalamadan, ki ben bunları ulaşılabilir hedefler olarak görüyorum, İsrail, nükleer silahlarından vazgeçmez.

Irak'taki seçimlerden sonra, tabii böyle bir seçim yapılabilirse, Şiilerin demokratik bir şekilde ülke yönetiminde ağırlık kazanması ve İran'ın yanı sıra, Irak'ın da Amerikan ve İsrail karşıtı bir ülke olarak sahne alması bekleniyor. Böylesi bir gelişme bölgedeki dengeleri nasıl etkiler?
Lustick: Böylesi bir durumda 1960'lı yıllarda yaşadıklarımızdan farklı şeyler yaşayacağımızı sanmıyorum.
Salhani: Şiilerin çoğunluğu elde edeceği doğru ama şunu aklımızda tutalım; ister Şii olsun ister Sünni, Iraklılar, oldukça milliyetçidir ve ülkeye bağlı kalırlar. İran da, Irak'la yaptığı sekiz yıllık savaşta Saddam Hüseyin'e karşı Şii kartını oynamaya kalkmış ama başarısız olmuştu. Şiilerin idare ettiği bir Irak da, İran ve Tahran'daki mollalar tarafından 'boyunduruk' altına alınma ihtimaline karşı Amerikan garantisini talep etmeye devam edecektir. Bu noktada daha önemli mesele, Amerikalıların ülkeden ayrılmasına kapı açacak seçimlerin gerçekleşmesi için ülkedeki güvenliğin tesis edilmesi.
Wilcox: Seçilecek olan Irak hükümetinin kompozisyonu ya da politikaları hakkında spekülasyon yapamam. Daha çok ülkenin dağılmış ekonomik ve politik sistemini rayına sokmakla meşgul olacağını düşünüyorum. Kaldı ki Filistin sorunu çözülürse Irak'ın Amerikan karşıtı bir ülke olması mukadderat değil. Irak pekala İsrail'in işgal altındaki topraklardan çekilmesi karşılığında tanınması ve kendisiyle normal ilişkilere geçilmesi yönündeki Arap Ligi kararına uyabilir.

BİR FELAKET SENARYOSU İSRAİL-İRAN SAVAŞI (*)
1. GÜN: ÇARŞAMBA
Şafakla birlikte Necef çölündeki askerî üslerden kalkan İsrail savaş uçakları İran'ın Buşehr'deki nükleer tesislerini imha eder. İsrail ordusu, operasyonla ilgili açıklama yapmaz. Ancak İsrail savaş uçaklarının Ürdün, Suudi Arabistan'ın kuzeyi ve Irak üzerinden uçtuğu hesaplanır. İran, bir saat süren saldırı esnasında birkaç İsrail uçağının düşürüldüğünü açıklar. Saldırı Arap ve İslam dünyasını şoke eder. Milyonlarca kişi, İsrail'e misilleme yapılması için sokaklara dökülür. İsrail, Arap ve İslam dünyasının tepkisini hesaplamıştır. İsrail'e yönelik tek tehdit Nükleer güç Pakistan'dır. İsrailliler, Pakistan'ın nükleer tesislerini de vurmayı düşünürler. Lakin Hindistan istihbaratı, Pakistan'ın savaş başlıklarını İsrail'e fırlatacak imkanının olmadığı hususunda İsrail'i bilgilendirir. Amerikalılar da, Pervez Müşerref iktidarda kaldığı sürece Pakistan'ın İsrail için tehdit olmayacağı güvencesini verir.
2. GÜN: PERŞEMBE
ABD'nin İsrail'i desteklediğine inanan İran, karşı saldırı başlatır. Devrim muhafızları, Irak topraklarına girer. Amerikalılarla devrim muhafızları arasında yaşanan şiddetli çatışmalarda yüzlerce Amerikan askeri ölür. Saddam Hüseyin'in devrilmesinin ardından Irak'a yerleşen İran ajanları Iraklı Şiileri harekete geçirir. Şiiler, işgal güçleri ile saldırı altındaki birlikleri arasındaki bağlantıyı keser. Tahran, İsrail'in kuzeyine saldırması için de Lübnan'daki Hizbullah'ı devreye sokar. Hizbullah, İsrail kasabalarına, şehirlerine ve Yahudi yerleşim birimlerine saldırır. Ortadoğu'da tansiyon yükselir. Washington'da kabine olağanüstü toplanır. İslam dünyasında devasa gösteriler yapılır. Kalabalıklar sokaklara dökülür. Kahire, Amman ve Ankara'da İsrail büyükelçilikleri tahrip edilir. Birçok başkentte ABD büyükelçilikleri ateşe verilir.
3. GÜN: CUMA
İslam ülkelerinin hepsinde cuma namazı sonrası kalabalıklar harekete geçer. Kazablanka'dan Karaçi'ye kadar sokaklara dökülen kitleler, devasa gösteriler yapar. Devlet binaları ateşe verilir. Çatışmalarda çok sayıda kişi ölür. Sıkıyönetim ve sokağa çıkma yasağı ilan edilir. Kaos ve ayaklanmanın önüne geçilemez. İslamcı gruplar, iktidarların devrilmesi ve İsrail'e saldırılması için gösteriler yapar. Suudi Arabistan'ın birçok kentinde İslamcı gruplarla güvenlik güçleri arasında şiddetli çatışmalar patlak verir. Endonezya'da, Malezya'da, Mısır'da ve diğer İslam ülkelerinde İsrail'e savaş açılmasını isteyen halk, çığırından çıkar.
4. GÜN: CUMARTESİ
Pakistan ordusu Müşerref'i devirme planını devreye sokar. Darbecilerle işbirliği içindeki Pakistan istihbaratı (ISI), ülkenin nükleer tesislerinin ve kodlarının denetimini ele geçirir. Artık radikaller tarafından idare edilen Pakistan'da nükleer silah yüklü iki özel jet, gizli bir hava üssünden havalanır. Hedef Tel Aviv ve Ashdod'dur. Dolaylı bir rota takip eder, Doğu Afrika'da yakıt ikmali yapar ve güneyden İsrail'e yaklaşırlar. İsrail Pakistan'a misilleme yapar. Karşılıklı olarak milyonlarca insan ölür. Arap yönetimleri çöker. Günlerce süren gösterilere ve İsrail'e savaş açılmasını isteyen İslamcıların baskısına teslim olan Suriye, Ürdün ve Mısır İsrail'e savaş açar. Savaş bütün Ortadoğu'ya yayılır. Yüz binlerce insan ölür. Zayıflayan İsrail ayakta kalmaya çalışmaktadır ve nükleer silahlarla Arap başkentlerini vurur. Ortadoğu tam bir kaosa sürüklenir. Amerikan yönetimi, ateşkes için büyük gayret göstermektedir...
(*) Claude Salhani, The American Conservative'in eylül sayısı.


Ali Çimen, İstanbul
17 Ekim 2004, Pazar, Zaman Gazetesi Yorum Sayfası

Röportajı ZAMAN’dan okumak için tıklayınız
Röportajı gazete formatında okumak için tıklayınız
Bir önceki sayfa için tıklayınız
Ana menüye dönmek için tıklayınız

No comments: